Do, 26.Dez.2024 - 02:06
Yabanci Yazarlarin En Cok Satan Kitaplari

Başlangıç - Dan Brown'dan Çok Satan Kitabı

Dan Brown
Melekler ve Şeytanlar, Da Vinci Şifresi, Cehennem, Kayıp Sembol gibi kitaplarla dünya çapında büyük bir başarı yakalamış ünlü macera yazarı Dan Brown, 2017 kitabı "Başlangıç - Origin" büyük ses getirdi.

 
Kim olursan ol, neye inanırsan inan, Çok yakında her şey değişecek...   Genç adam, aniden üç büyük dinin temsilcilerine döndü. “Şaşırtıcı bulacağınızı tahmin ettiğim bilimsel bir buluşum sebebiyle bugün buradayım. İnsanlık deneyimimizin en temel iki sorusuna cevap bulma ümidi ile yıllardır peşinden koşuyordum. Bu bilginin tüm inananları derinden etkileyeceğine inanıyorum. Nasıl desem, ‘yıkıcı’ diye tanımlanabilecek bir değişikliğe sebep olabilir. Birazdan
görecekleriniz, dünyayla paylaşmayı umduğum sunumun kaba bir kesiti. Fakat bunu yapmadan önce dünyanın en etkili din adamlarına danışmak, en çok etkilenecek kişilerce nasıl algılanacağını öğrenmek istedim.”   Piskopos, haham ve ulema birbirlerine baktılar, sıkılmış görünüyorlardı. Piskopos, “İlginç bir girizgâh Bay Kirsch. Bize gösterecekleriniz dünya dinlerinin temelini sarsacakmış gibi konuşuyorsunuz," dedi. Genç adam kutsal metinlerin saklandığı bu eski mahzende etrafına baktı. Temellerini sarsmayacak, yıkacak, diye düşündü. Din adamları üç gün içinde bu sunumu bir etkinlikle insanlara duyuracağını bilmiyorlardı. Bunu yaptığında tüm insanlar, dini öğretilerin gerçekten de ortak bir noktası bulunduğunu anlayacaklardı: Hepsinin tümden yanlış olduğunu...   Nereden geldik? Nereye gidiyoruz?   İnsanoğlunun var olduğu günden beri cevabını bulmaya çalıştığı bu temel soruya cevap bulma iddiasındaki bir fütüristin tam da keşfini açıklayacağı gece her şey trajik bir biçimde karanlığa gömülür. Eski öğrencisinin sunumuna davetli olan Simgebilim Profesörü Robert Langdon söz konusu keşfi öğrencisinin anısına dünyaya duyurmaya karar verir. Ancak, kendisini bekleyen şifrelerden, acı sürprizlerden ve ölümcül fanatiklerden habersizdir... (536 Sayfa) www.turkkitap.de / Arka Kapak Yazisi.
ISBN: 9789752123267
Yazar: Dan Brown
Yayın evi: Altin Kitaplar
18,90 €
24,90 €
25 % daha ucuz

Weitere Informationen

BiRiNCi BÖLÜMÜ OKUYUN:

Eski çarklı tren baş döndürücü yokuştan tırmanırken, Edmond Kirsch yukarıdaki dağın testere dişini andıran tepesine göz gezdirdi. Uzakta, dik bir uçuruma inşa edilmiş heybetli taş manastır, dikey yamaca sihirli bir biçimde tutunmuş, adeta havada duruyor gibiydi.. 

İspanya, Katalonya’daki mabet, kendisini aşağı çeken yerçekimine dört yüz yıldan fazladır dayanıyordu. Asıl amacından, içindekileri çağdaş dünyadan ayırma amacından ise hiç sapmamıştı. . 

Nasıl tepki vereceklerini merak eden Kirsch, ne tuhaf, bu sefer gerçeği ilk onlar öğrenecek, diye düşündü. Tarih boyunca... özellikle de tanrılarının tehdit edildiğini hissettiklerinde dünyanın en tehlikeli insanları din görevlileri olmuştu. Şimdiyse arı kovanına kızgın bir çomak sokmak üzereyim. . 

Tren dağın tepesine ulaştığında, Kirsch platformda kendisini bekleyen yalnız birini gördü. Adam iskelete dönmüş bedenini saran mor renkli geleneksel Katolik cüppesinin üstüne beyaz bir tunik giymişti. Başında ise beyaz takkesi vardı. Kirsch, ev sahibinin kemikli çehresini daha önce gördüğü fotoğraflardan tanıyınca beklenmedik bir biçimde vücuduna adrenalin yayıldığını hissetti. . 

Valdespino beni karşılamaya kendisi gelmiş.  . 


9. 

Piskopos Antonio Valdespino, İspanya’da güçlü bir şahsiyetti. Kralın dostu ve danışmanı olduğu gibi, muhafazakâr Katolik değerlerinin ve geleneksel siyasi standartların korunması için sözünü sakınmayan, ülkenin en etkili savunucularından biriydi. . 

Kirsch trenden indiği sırada, piskopos adeta mahkemede sanığa seslenen bir hâkim gibi, “Siz Edmond Kirsch olmalısınız,” dedi. . 

Ev sahibinin kemikli elini sıkmak için uzanırken gülüm- seyen Krisch, “Suçluyum,” diyerek espri yaptı. “Bu toplantıyı ayarladığınız için size teşekkür ederim Piskopos Valdespino.” . 

“Bu talebin sizin için önemini anlıyorum.” Piskoposun sesi Kirsch’ün tahmin ettiğinden daha net, güçlü ve etkiliydi. “Bilim insanları, hele sizin kadar önemli olanlar bize pek sık başvur- mazlar. Bu taraftan lütfen.” Valdespino, Kirsh’ü platformun diğer tarafına geçirirken dağın soğuk havası piskoposun cüppesini kırbaçlıyordu. . 

Valdespino sohbeti başlattı. “İtiraf edeyim ki tahminimden daha farklı görünüyorsunuz. Ben bir bilim insanı bekliyordum ama siz daha çok...” Misafirinin Kiton K50 takım elbisesine ve de- vekuşu derisinden Barker marka ayakkabılarına küçümseyerek baktı. “Sanırım doğru kelime fiyakalı.” . 

Kirsch nazikçe gülümsedi. “Fiyakalı” kelimesinin modası asırlar önce geçti.. 

Piskopos da benzer bir gülümsemeyle, “Başarılarınızın uzun listesini okumama rağmen, halen ne yaptığınızı tam olarak anlayabilmiş değilim,” dedi. . 

“Uzmanlığım oyun teorisi ve bilgisayar modelleme üzerine.” . 

“Yani çocukların oynadığı bilgisayar oyunları mı yapıyorsunuz?” . 

Kirsch, piskoposun kasten bilmezden geldiğini sezinlemişti. İşin aslı, onun teknoloji konusunda şaşırtıcı derecede bilgili olduğunu ve tehlikeleri hakkında insanlara uyarılarda bulunduğunu biliyordu. “Hayır, beyefendi; oyun teorisi, gelecek hakkında tahminlerde bulunmak için düzenleri inceleyen bir matematik alanıdır.”. 

10. 

“Ah, evet. Galiba birkaç yıl önce Avrupa’da para krizi çıkacağını öngördüğünüzü okumuştum. Kimse sizi dinlemeyince de AB’yi ölümden döndüren bir bilgisayar programı icat ederek günü kurtarmıştınız. Şu ünlü sözünüz nasıldı? ‘Şimdi otuz üçümde, İsa’nın dirildiği yaştayım.’” . 

Kirsch yüzünü ekşitti. “Kötü bir benzetme. O zamanlar gençtim.”. 

“Genç mi?” Piskopos hafif şaşırmış gibi baktı. “Peki, şimdi kaç yaşındasınız? Kırk mı?”. 

“Yeni bastım.”. 

Sert rüzgâr cüppesini savururken yaşlı adam, misafirine üzüntüyle baktı. “Dünyanın mütevazı kişilere miras kalması gerekirdi ama tam aksine gençlere kaldı. Kendi ruhlarına bakmak yerine bilgisayar ekranlarına bakan teknoloji bağımlılarına... İtiraf etmeliyim ki, bu konuda başı çeken bir genç adamla görüşmek isteyeceğimi hiç tahmin etmezdim. Size bazen kâhin, bazen depeygamber dediklerini biliyorsunuzdur.” . 

Kirsch, “Eh, pek de iyi bir kâhin veya peygamber sayılmam haşmetmeap,” diye yanıtladı. “Sizlerle özel olarak görüşmeyi talep ettiğimde, yalnızca yüzde yirmi kabul edilme ihtimalim olduğunu hesaplamıştım.” . 

“Buradaki dostlarıma da söylediğim gibi, dindarlar daima inançsızlara kulak vererek bundan fayda sağlayabilir. İnsan şey- tanın sesini dinledikçe Tanrı’nın dediklerini daha iyi anlayabilir.” Yaşlı adam gülümsedi. “Elbette şaka yapıyorum. Lütfen yıllan- mış espri anlayışımı mazur görün. Filtrelerim zaman zaman tıkanabiliyor.” . 

Valdespino bunları söyledikten sonra ileriyi işaret etti. “Diğerleri bekliyor. Bu taraftan lütfen.”. 

Kirsch gidecekleri yöne baktı. Dik bir yarın kenarına kondurulmuş heybetli, gri taş yapının yüzlerce metre aşağısında ağaçlıklı zengin bir dağ eteği uzanıyordu. Yükseklik yüzünden gerilen Kirsch, gözlerini uçurumdan kaçırdı ve dikkatini yapacağı toplantıya vererek kayalığın engebeli patikasında piskoposun peşinden gitti.. 

11. 

Kirsch buradaki bir konferansa henüz katılmış olan üç önemli dini lidere bir konuşma yapmak istemişti.. 

Dünya Dinleri Parlamentosu. 

1893’ten beri, yaklaşık otuz dünya dininden yüzlerce ruhani lider, dinler arası diyaloğu sağlamak adına birkaç yıl arayla farklı bir yerde toplanıyordu. Bir hafta süren bu toplantılara katılanlar; nüfuzlu Hıristiyan rahipler, Yahudi hahamlar, Müslüman mollalar, Hindu pujari’ler, Budist bhikkhu’lar, Jain’ler, Sihler ve diğerlerinden oluşuyordu. . 

Parlamentonun açıkladığı üzere hedefi, “dünya dinleri ara- sındaki ahengi güçlendirmek, farklı inanışlar arasında köprü kurmak ve tüm inançların kesişimini kucaklamak”tı.. 

Kirsch bunu nafile bir uğraş olarak görse de içinden, onurlu bir çaba, diye geçirdi. Ona göre tüm bunlar, bir dolu eski hikâye, fabl ve mit arasındaki uyum noktalarını bulmak adına yapılan anlamsız bir arayıştı. . 

Piskopos Valdespino patikada yolu gösterirken Kirsch’ün kafasında alaycı bir düşünce belirdi ve dağdan aşağı baktı. Musa, Tanrı’nın sözlerini işitmek için dağa tırmanmıştı... Ben ise tam tersini yapmak için bir dağa tırmandım. . 

Kendi kendine, bu dağa tırmanmasına neden olan teşvik un- surunun ahlaki bir yükümlülükten kaynaklandığını söylediyse de ziyaretini kibrin tetiklediğini biliyordu. Bu din adamlarıyla yüz yüze oturup onlara çok yakında sonlarının geleceğini söylemenin vereceği hazzı hissetmek için sabırsızlanıyordu. . 

Bizim için gerçeği sizin belirleme zamanınız geçti. . 

Kirsch’e şöyle bir bakan piskopos aniden, “Özgeçmişinize baktım,” dedi. “Harvard Üniversitesi’ne gitmişsiniz.” . 

“Lisans aldım. Evet.” . 

“Anlıyorum. Bir süre önce Harvard Üniversitesi tarihinde ilk kez, yeni gelen öğrencilerde ateist ve agnostik sayısının herhangi bir dini inanca sahip öğrencilerden daha fazla olduğunu okudum. Bu istatistik, bir şeyler söylüyor Bay Kirsch.” . 

Kirsch, ona, “Ne diyebilirim, öğrencilerimiz gitgide akıllanıyor,” demek istedi. . 

12 . 

Eski taş cephenin önüne geldiklerinde rüzgâr daha da sertleşmişti. Binanın loş girişinde ağır bir buhur kokusu vardı. İki adam birlikte karanlık koridorlarda yılankavi yol alırken, cüppeli ev sahibinin peşinden giden Kirsch’ün gözleri ışığa uyum sağlamaya çalıştı. Sonunda alışılmadık ölçüde küçük bir ahşap kapının önüne geldiler. Piskopos kapıyı vurdu, başını eğip misafirine peşinden gelmesini işaret ederken içeri girdi. . 

Kirsch tereddütle eşikten adımını attı. . 

Yüksek duvarları deri ciltli büyük eski kitaplarla dolu dört- gen bir salona çıktı. Duvarlardan kaburga gibi çıkan ilave rafların arasına serpiştirilmiş dökme demirden radyatörler çıtırdayıp tıslayarak içeriye adeta canlıymış gibi ürkünç bir hava katıyordu. . 

İçeri kabul edilmenin şaşkınlığıyla, ünlü Montserrat Kütüphanesi, diye düşündü. Bu kutsal salonda, ömrünü sadece Tanrı’ya adamış ve bu dağda münzevi hayat yaşayan keşişlerin erişebildiği çok nadir yazmaların bulunduğu söyleniyordu. . 

Piskopos, “Gizlilik istemiştiniz,” dedi. “En özel mekânımız burası. Dışarıdan çok az kişi girebilmiştir.” . 

“Bu büyük bir ayrıcalık. Teşekkür ederim.” . 

Kirsch, iki yaşlı adamın oturduğu masaya kadar piskoposun peşinden gitti. Yorgun gözleri ve matlaşmış beyaz bir sakalı olan soldaki adama yıllar pek de iyi davranmamış gibiydi. Kırışık bir siyah takım elbise ile beyaz gömlek giymiş, fötr şapka takmıştı. . 

Piskopos, “Bu bey, Haham Yehuda Köves,” dedi. “Kabalistik kozmoloji hakkında epeyce kitap yazmış ünlü bir Musevi düşünürdür.” . 

Kirsch masanın diğer tarafına uzanıp Haham Köves ile nazikçe el sıkıştı. “Sizinle tanıştığıma memnun oldum beyefendi. Kabala ile ilgili kitaplarınızı okudum. Anladığımı söyleyemem ama okudum.” . 

Sulanmış gözlerini mendiliyle kurulayan Köves cana yakın bir edayla başını salladı. . 

Diğer adamı gösteren piskopos, “Ve bu kişi de saygıdeğer Ulema Seyyid el-Fadıl,” dedi. . 

İslam dininin bu saygın din adamı ayağa kalkıp genişçe gülümsedi. Keskin bakışlarıyla tezat yaratan neşeli bir yüze sahip, . 

13. 

kısa boylu tıknaz bir adamdı. Mütevazı, beyaz bir kandura giymişti. “İnsanlığın geleceği hakkındaki öngörülerinizi okudum Bay Kirsch. Sizinle aynı fikirde olduğumu söyleyemem ama okudum.” . 

Kirsch kibarca gülümseyip onun elini sıktı. . 

İki din adamına hitap eden piskopos, “Misafirimiz Edmond Kirsch bildiğiniz üzere tanınmış bir bilgisayar uzmanı, oyun teorisyeni, mucit ve teknoloji dünyasında adeta peygamber sayılan biri. Geçmişine bakınca üçümüzle konuşmak istemesi beni şaşırttı. Bu yüzden geliş nedenini açıklaması için sözü şimdi Bay Kirsch’e bırakacağım.” . 

Piskopos Valdespino bunları söyledikten sonra diğer iki meslektaşının arasına oturdu, ellerini kavuşturdu ve beklentiyle bakan gözlerini Kirsch’e dikti. Artık üçü birden mahkeme heyeti gibi yüzünü ona dönmüş, dostane bir din adamları buluşma- sından çok, engizisyon benzeri bir ortam yaratmışlardı. Kirsch, piskoposun kendisine sandalye hazırlamadığını o an fark etti. . 

Karşısındaki üç yaşlı adamı incelerken hissettiği şey yılgınlık değil akıl karışıklığıydı. İşte görüşmeyi istediğim Kutsal Üçlü. Üç Bilge Adam. . 

Gücünü toplamak için bir süre duraksayan Kirsch, pencerenin yanına yürüyüp aşağıdaki nefes kesen manzaraya baktı. Derin vadide güneşin aydınlattığı pastoral toprakların oluşturduğu yamalar, Collserola Dağları’nın kayalık zirvelerine doğru uzuyordu. Kilometrelerce ötede, Balear Denizi’nin üstünde bir yerlerde, ufukta belalı fırtına bulutları toplanıyordu. . 

Bu odada ve ötesindeki dünyada sebep olacağı kaosu düşünen Kirsch, birbiriyle uyumlu, diye aklından geçirdi. . 

Aniden yüzünü onlara dönüp, “Beyler,” dedi. “Tahminimce Piskopos Valdespino sizlere gizlilik talep ettiğimi iletmiştir. Devam etmeden önce, sizlerle paylaşacağım şeyin kesinlikle bir sır olarak kalması gerektiğini belirtmek isterim. Sizlerden sessizlik yemini etmenizi bekliyorum. Bu konuda anlaştık mı?” . 

Üç adam birden tasdik ettiklerini üstü kapalı biçimde ima ederek başlarını salladılar ama Kirsch buna zaten gerek kalmayacağını biliyordu. Bu bilgiyi yaymak değil, gömmek isteyeceklerdir. . 

14 . 

Kirsch, “Şaşırtıcı bulacağınızı tahmin ettiğim bilimsel bir bu- luşum sebebiyle bugün buradayım,” diye söze başladı. “İnsanlık deneyimimizin en temel iki sorusuna cevap bulma ümidiyle yıllardır peşinden koştuğum bir şeydi. Bu işi başarınca özellikle size geldim, çünkü bu bilginin tüm inananları derinden etkileyeceğine inanıyorum. Nasıl desem, ‘yıkıcı’ diye tanımlanabilecek bir değişikliğe sebep olabilir. Şu anda dünyada sizlere açıklayacağım bilgiye sahip tek kişi benim.” . 

Elini ceketine sokup epey büyük bir akıllı telefon çıkarttı. Benzersiz ihtiyaçlarını karşılaması için bunu kendisi tasarlayıp yapmıştı. Telefonun canlı renklerde mozaik desenli bir kılıfı vardı. Bunu üç adamın karşısında televizyon gibi açtı. Cihazı, ultra güvenli bir sunucuya bağlanmak, kırk yedi haneli parolayı girmek ve onlara canlı yayında sunum yapmak için kullandı. . 

“Birazdan görecekleriniz, dünyayla paylaşmayı umduğum sunumun kaba bir kesiti. Bir ay kadar vakti var. Fakat bunu yapmadan önce dünyanın en etkili din adamlarına danışmak, en çok etkilenecek kişilerce nasıl algılanacağını öğrenmek istedim.” . 

Derin bir iç çeken piskopos kaygılanmıştan çok sıkılmışa benziyordu. “İlginç bir girizgâh Bay Kirsch. Bize gösterecekleriniz dünya dinlerinin temelini sarsacakmış gibi konuşuyorsunuz.” . 

Kirsch kutsal metinlerin saklandığı bu eski mahzende etrafı- na baktı. Temellerini sarsmayacak, yıkacak. . 

Karşısında duran adamları inceledi. Üç gün içinde bu sunumu, şaşırtıcı olduğu kadar titizlikle hazırlanmış bir etkinlikle insanlara duyuracağını bilmiyorlardı. Bunu yaptığında dünyadaki tüm insanlar, dini öğretilerin gerçekten de ortak bir noktası bulunduğunu anlayacaklardı: . 

Hepsinin tümden yanlış olduğunu. . 

15 . 





******* . 





"Yanlış anlaşılmalar güvensizliğe sebep olur!..”



Da Vinci Şifresi, Dan Brown . 



Macera romanların en sevilen yazarlarından olan Dan Brown, 22 Haziran 1964 tarihinde Amerika’nın New Hampshire eyaletinde dünyaya geldi. Dan Brown, lise yıllarında müzikle ilgiliydi; çünkü hayattaki tek amacı albümleri çok satan başarılı bir müzisyen olmaktı. Okulda müzik kulübüne katıldı. 



Amherst Üniversitesi’nde İngilizce ve İspanyolca eğitimi aldı. İspanya’da Sevilla Üniversitesi’nde Leonardo Da Vinci’nin Son Akşam Yemeği slaytı önünde bir hocanın açıklamalarını dinledi. Bu ders ona Da Vinci Şifresi kitabı için ilham kaynağı olacaktı. 

Brown, 1991’de Los Angeles’a taşındı ve buradaki Beverly Hills Hazırlık Okulu’nda İspanyolca öğretmenliği yapmaya başladı. Burada ilerde eşi olacak Blythe ile tanıştı. Blythe aynı zamanda Dan Brown’ın menajerliğini üstlenmişti. Bu sayede “Melekler ve Şeytanlar” adlı albümünü ortaya çıkardılar; ancak albüm hiç ilgi görmedi. Tek yararı, Dan Brown'ın sonradan yazacağı bir romanın ismi olmasıydı. 

Dan-Blythe çifti, müzikle uğraşmaya devam ediyorken birkaç kitap da yazdılar. Mizahi bir dille yazılmış “Sakınılacak 187 Erkek”, “Duygusal İlişkilerde Öfkeli Kadının Hayatta Kalma Rehberi”... Kitaplar ilgi görmedi. 

Bir gün Dan Brown’ın ve eşinin öğretmenlik yaptığı okula iki gizli servis ajanı geldi, dönemin Amerikan Başkanı Clinton hakkında uygunsuz içerikte mail yazıp arkadaşına gönderen bir öğrenciyi soruşturuyorlardı. Çocuğun yazdıklarında ciddi olup olmadığını öğrenmek istiyorlardı. Bu olay, Dan Brown’a ilk romanı Dijital Kale için ilham kaynağı oldu. 



İnternet, o yıllarda yaygınlaşmaktaydı ve bu konuda bir kitap yazmak için en uygun zamandı. Nitekim Dan Brown kitabı yazdı ve kitap yayımlandıktan sonra etkileyici bir başarı elde etti. Dijital Kale, Ulusal Güvenlik Teşkilatı ile halkın arasındaki mahremiyet durumunu ele alıyordu. 

Dan Brown 2001’de yayınladığı ikinci romanı, İhanet Noktası ile teknolojinin halktan gizlenen yanları, güvenlik ve ahlak temalarını işledi ve şanını ikiye katladı. 



Dan Brown’un babası matematik profesörü, annesi ise ilahiyat müzisyeniydi. Bu, dinin ve bilimin bir arada yaşadığı bir ailede büyüyen Dan Brown’ın edebiyat hayatındaki en önemli etkendi ve ilham kaynağıydı. Melekler Ve Şeytanlar adlı kült eserin ortaya çıkma nedeni buydu. Yazarın bu kitabı, din ve bilim kurumlarının arasında geçen mücadeleyi anlatıyordu. 

Melekler ve Şeytanlar’ın devamı niteliğindeki Da Vinci Şifresi’yle bugünkü ününe ulaşan Dan Brown, kitabın müthiş bir satış başarısı yakalaması bir yana büyük tartışmaları da beraberinde getirmişti. 

Dan Brown’ın bir sonraki kitabı Kayıp Sembol, mason temasını işlemişti. 

Dan Brown’ın 2013’de yayımladığı Cehennem adındaki kitabındaki olayların bir kısmı İstanbul’da geçmekteydi. 

Dan Brown Melekler ve Şeytanlar, Da Vinci Şifresi, Kayıp Sembol ve Cehennem kitaplarını Robert Langdon serisi olarak adlandırmıştır. Bu serinin baş karakteri tıpkı, Agatha Christie’nin Hercule Poirot’su olduğu gibi, Robert Langdon’dur. 

Sinemaya uyarlanan Melekler ve Şeytanlar , Cehennem , Da Vinci Şifresi kitaplarının ikonik karakteri Robert langdon rolünü usta oyuncu Tom Hanks canlandırmıştır.
Bu ürünü alanlar başka neler almışlar?
 
Değerlendirme
Eklenildiği tarih: 29-10-2017
Yazar: Nergiz - Hamburg
Tavsiye ediyorum. Mükemmel bir kitap.