Büyük Türk
John Freely
John Freely, Büyük Türk’te dönemin Hıristiyan dünyası ve Avrupalı krallar tarafından “Türklerin Şanlı İmparatorluğunun Hükümdarı ve Dünyaya Dehşet Saçan Sultan” olarak anılan Fatih Sultan Mehmed’in 30 yıllık saltanatını, hayatını, düzenlediği seferleri ve yaptığı tüm fetihleri bir roman lezzetinde anlatıyor.
Son derece canlı ve ayrıntılı bir anlatımla tarihin arka planını da gözler önüne serdiği eserinde Freely, Hıristiyan dünyasının Osmanlı’ya bakışını da paylaşıyor okurlarla.
“Freely’nin bu çalışması, tarihi şekillendiren olağanüstü karakterleri betimlemedeki başarısının mükemmel bir örneği. 21 yaşındayken İstanbul’u fethederek dünyayı yeniden şekillendiren Fatih Sultan Mehmed asla bu kitaptaki kadar canlı anlatılmamıştır.”
Stephen Kinzer, New York Times (276 Sayfa)
Son derece canlı ve ayrıntılı bir anlatımla tarihin arka planını da gözler önüne serdiği eserinde Freely, Hıristiyan dünyasının Osmanlı’ya bakışını da paylaşıyor okurlarla.
“Freely’nin bu çalışması, tarihi şekillendiren olağanüstü karakterleri betimlemedeki başarısının mükemmel bir örneği. 21 yaşındayken İstanbul’u fethederek dünyayı yeniden şekillendiren Fatih Sultan Mehmed asla bu kitaptaki kadar canlı anlatılmamıştır.”
Stephen Kinzer, New York Times (276 Sayfa)
ISBN: 978-605-111-956-4
Yazar: John Freely
Yayın evi: Dogan Kitap
9,20 €
Weitere Informationen
“Kanuni ortalıkta Brad Pitt gibi dolaşmıyordu, Hürrem’e aitti” * Peki “Muhteşem Yüzyıl” dizisiyle ilgili fikriniz nedir? Seyrettiniz mi? Hayır, o kadar çok şey duydum ki artık seyretmesem de olur. Süleyman haliyle çok meşgul bir adamdı, hayatı seferlerde geçti. Sıradan bir haremi vardı ve sonra Hürrem’e aşık oldu. Herkesi bir kenara itti ve kendini Hürrem’e adadı. Sultan Süleyman ortada Brad Pitt gibi gezmiyordu, Hürrem’e aitti. O öldüğünde oğlu Sarhoş Selim tahta geçti. Diğer şehzadelerin öldürülüp onun tahta geçmesi, Osmanlı’nın kırılma noktasıdır. Selim beceriksiz bir yöneticiydi. Aslında onun da ilginç şiirleri vardır ama benim favorim Deli İbrahim. “Fatih kilisede ayin izliyordu ama Hıristiyan değildi” * Fatih Sultan Mehmed’le ilgili en çok tartışılan konu, Hıristiyan olup olmadığıdır. Siz nasıl bir bilgiye ulaştınız dini konusunda? Fatih’in pek dindar olduğu söylenemez. Galata’da St. Pietro Kilisesi’ne gidip ayinleri izlediği, komünyon ekmeğinden yediği biliniyor. * Ama kitabınızdan şu sonucu çıkardım: Ne Müslüman ne de Hıristiyandı. Evet, öyle görünüyor. Seremoni seven bir padişah değildi. St. Pietro Kilisesi’ne genelde yalnız gidiyordu. Sultan Süleyman gibi kalabalıklarla dolaşmıyordu. * Hakkındaki kaynaklar tatmin edici miydi? ABD’de, İngiltere’de, Almanya’da bu işi yapmaya kalksanız işiniz çok kolay. Ama Türkiye’de daha zor. O dönemler üzerine çalışan çok az tarihçi var. Fatih üzerine belgeler epeyce kısıtlı. * Türkçe okuyabiliyor musunuz? Hayır. Türkçem Tarzanca seviyesinde. İhtiyacım olan her şey çevrilmiş, Boğaziçi Üniversitesi’nin harika bir kütüphanesi var. Kampüs içindeyken İngilizce yetiyor ama sokağa çıktığımda, Çiçek Pasajı’na gittiğimde Türkçe konuşuyorum. * Kitabı ne kadar sürede yazdınız? Bir yıl. O sırada üniversitede ders vermeye devam ediyordum çünkü. Şimdi dersim yok, aynı anda dört kitap yazıyorum. Ben işçi sınıfından geliyorum, hayatım hep böyle geçti. Gençken gündüzleri çalışıyor, geceleri okula gidiyordum. Sonra da gündüzleri okula gidip akşamları yazmaya başladım. Karım Dolores harika biri, her şeyi o yapıyor. Onun sayesinde... * Fatih Sultan Mehmed hakkında pek fazla kitap yazılmayan bir padişah. Siz bu biyografiyi yazarken bunun nedenini keşfettiniz mi? “Büyük Türk”, Fatih hakkında genel okura hitaben yazılmış ilk kitap. Hem Türk araştırmacılar hem de Batılılar Süleyman’ın daha görkemli olduğunu düşünüyorlar. Fatih çok daha kompleks bir kişilik, kolay değil. * Bir gün kendi hayatınızı da yazacak mısınız? Sekiz yıl önce yazdım bile. Ama hiçbir yayıncı ilgilenmedi. Ünlü değilim ki, sıradan insanların hayatlarıyla kimse ilgilenmiyor. Beni bu kampüste bile tanımıyorlar. Birkaç yıl önce karlı bir günde damadım beni arabasıyla kütüphanenin oraya bıraktı. Genç bir adam bana “Nereye gidiyorsun baba?” diye sordu. Lise diploması olmayan fizik profesörü 1926 yılında, İrlanda kökenli bir ailenin oğlu olarak New York’ta doğdu. Babası mezarcı, annesi temizlikçiydi. 17 yaşında, henüz lisede okurken II. Dünya Savaşı’na katıldı. Döndüğünde Roosevelt yönetimi, savaşa katılanlara -lise mezunu olmasalar da- üniversite bursu verileceğini söyledi. Böylece fizik okudu. 1951’de üniversiteden mezun olduktan sonra, dokuz yıl boyunca gündüzleri farklı işlerde çalıştı. Geceleri de New York ve Princeton üniversitelerine devam ederek mastır ve doktorasını tamamladı. Bu sırada eşi Dolores’le evlendi, üç çocuğu oldu. 1960 yılında İstanbul’a ilk defa Robert Kolej’de fizik öğretmenliği yapmak üzere geldi. 1976’da ayrıldı, 1988’de bu kez Koç Lisesi’ne geldi. 1991-1993 arasında Venedik’ye yaşadıktan sonra Boğaziçi Üniversitesi’ne geri döndü. Çocukları bugün farklı ülkelerde yaşıyor. Orhan Pamuk romanlarının İngilizce çevirmeni olan kızı Maureen Freely İstanbul’u sık sık ziyaret ediyor. “ABD’nin insanları aptal. Sarah Palin’e baksanıza!” * İlk geldiğiniz 1960’tan bu yana İstanbul nasıl değişti? Biz buraya geldiğimizde 1,5 milyonluk, çok romantik, çok güzel bir şehirdi. Şimdi ise bir şey güzelse diğeri çirkin. * Türkiye ana hedefi olan Batılılaşmayı ne oranda başardı sizce? Batılılaşma burada çok abartılıyor bana kalırsa. ABD’nin insanları aptal, Sarah Palin’e baksanıza! Umuyorum Türkiye onlara benzemek istemiyordur. Bu modernleşme ve batılılaşma sözcükleri Türklere büyüklük taslamak için kullanılıyor. Türkiye’de karanlık güçler var, evet. Ama ABD’de de var. * İstanbul hakkındaki en iyi gezi kitaplarından biri sizi Hillary Sumner Boyd ile birlikte yazdığınız “Strolling Through İstanbul”dur. Sumner Boyd’un CIA ajanı olduğu söylenir, bu konuda ne biliyorsunuz? Bu bir hurafe. Hillary ajan olacak son kişiydi herhalde. Oxford’da okurken, okulun Troçki kulübünün başındaydı, komünistti. ABD’den gelen herkes için böyle düşünülüyor. Eğer yabancıysan ajansındır. * Siz ajan mısınız? Benimle ilgili de bu hurafe çok çıktı. Hatta birisi benim Einstein’in laboratuar asistanı olduğumu bile uydurmuştu. Halbuki en fazla Princeton kampüsünde bir kez karşılaşmışızdır.
Yazar:
Bu ürünü alanlar başka neler almışlar?
Değerlendirme
Yorum bulunmamaktadır: Yorum yazınız!