Mo, 25.Nov.2024 - 07:05

Beni Kör Kuyularda

Hasan Ali Toptaş
Beni Kör Kuyularda “bütün mümkünlerin kıyısında”n, tam da oradan konuşuyor. İnsanlardaki seyir merakı, bu merakın doğurduğu acımasızlık, habire dönen karanlık bir çark, çarkın öğüttüğü insanlar, yarım kalmış sevdalar ve parçalanmış hikâyeler… Beri yandan, roman boyunca iki soru peşimizi bırakmıyor: Hakikaten gittiler mi? Gittilerse nereye gittiler? Beni Kör Kuyularda, Kuşlar Yasına Gider’den sonra “HAT edebiyatı”na yeni, taptaze bir kan. “Dünyanın renkleri değişti onlar ilerledikçe, dünyanın sesleri, sessizlikleri değişti, şekilleri sonra, kapıları, kapılarından girip çıkanları değişti, gülenleri, ağlayanları, yürüyenleri değişti,
ağaçları, çimenleri, yaprakları değişti, güzellikleri,
çirkinlikleri değişti, hatta bütün bunlarla ve daha başka şeylerle birlikte mesafeleri, boşlukları ve bu mesafelerle bu boşluklarda gezinen kokuları da değişti..:" (240 Sayfa) www.turkkitap.de / Arka Kapak Yazisi.
ISBN: 9786051854434
Yayın evi: Everest
9,90 €
12,90 €
24 % daha ucuz
Değerlendirme
Eklenildiği tarih: 19-03-2021
Yazar: Pınar Tınaztepe Kaya
Yazarlar ile yazarın kitabında buluşur ve onun düşüncelerine, duygularına şahitlik edersiniz. Hasan Ali Toptaş ile de “Beni Kör Kuyularda” isimli kitabında buluştum. Kendisine ait okuduğum ilk kitaptır. Yazarın çok kuvvetli ve etkileyici bir dili var. Bunu okura çok iyi yansıtmış. Kitabın konusu; aslında bir ailenin birdenbire, yaşadığı bir olayla hayatlarının bambaşka bir yöne evrilmesi gibi olsa da aslında toplumumuzun cehaletini, bilinçsizliğini, insanların vurdumduymazlığını çok güzel bir şekilde gözler önüne seriyor. Toplumumuzun çoğu, bir olaya olağanüstü anlamlar yüklemeye bayılır. Nitekim, hâlâ daha günümüzde de bunun birçok örneklerine denk geliyoruz. Toplumumuzdaki bu sorunu çok güzel işlemiş.  Kitabın bazı yerlerinde çok fazla detaya boğulduğumu hissettiğim anlar olsa da insanların çaresizliğini, duygu geçişlerini, mekânı çok iyi tasvir ederek zihninizde canlandırabiliyorsunuz ve sürükleyici bir anlatıma sahip. Kitabı bir solukta ve boğazım düğüm düğümdü bitirdiğimde. Tabii, kitabın başında yaşanan olayın cevabını alamıyorsunuz; fakat aynı kısır döngünün yeniden başladığını görebiliyorsunuz kitabı bitirdiğinizde. Bitirdiğimde, aklımdaki sorular şuydu: Toplumumuzun çoğu nasıl bu kadar tepkisiz olabiliyor? Her birey, çevresinde bireylerle etkileşim halindedir ve bugün görmek istemediğiniz şey, yarın birgün mutlaka sizi de bulabileceğinizi nasıl düşünemiyoruz? Maddî olarak yetersiz olan bir bireyi sömürmek, insanlığın neresinde? Takım elbise giyip insanları sömüren ve kendini “adam” sanan bazı ağababaların yaptığı zulüm ve sömürü düzeni bu topluma işlemişken, bu hastalıktan kurtulmak için neden bir şey yapılmaz? Gibi gibi bir dünya soru işareti var aklımda… “Bırakın bizi, ne olur köyümüze dönelim“, “Evimi satmaktan da vazgeçtim, evim de gözümde değil artık, yeter ki; köyümüze dönelim” sözlerindeki çaresizlik, dönüp duruyor beynimde hâlâ… Kitabın mutlu bir sonu yok; fakat okunması gereken kitaplardan.