Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar
Nazım Hikmet
Bu mektuplar 1943-1950 yılları arasında Bursa Cezaevi'nden yazılmıştır. Kırıcı olmasın diye çıkarılan bir iki cümlenin, bir iki adın ötesinde herhangi bir değişiklik yapılmış değildir. Yayımlanmalarında özel bir amaç da güdülmüyor. Nâzım Hikmet'in yazdığı hiçbir şey kaybolmamalıdır, bu arada, bütün mektuplarının da yayımlanması gerekir diyenlerin isteğine uydum, o kadar. Kemal Tahir'e yazılan mektuplardan sonra, bunların da bütünüyle ortaya çıkması, belki Piraye'ye yazılan mektupların da yayımlanmasına yol açar diye düşünüyorum.
Okurların iki durumu gözden kaçırmamaları gerekiyor : Biri, bu mektuplar daha işin başında olan (on iki yaşından on yedi yaşına kadar, emekli general bir büyükbabanın yanında yaşamış, beş yıl kendini her şeyden çok spora vermiş, sonra birdenbire - ama gene o ortamda - beş yıl öncesinden gelen bir itişle yazı yazmaya heves etmiş, daha doğrusu, annesinin ardı arkası kesilmez isteklendirmeleriyle yazı yazmaya itilmiş olan), sanat konularında hayli bilgisiz bir gence yazılmaktadır. Birçok sorunun çok basitleştirilerek, çok açık anlatılması bu yüzden. Ayrıca, yüreklendirme kaygısının aşırı yüksekliği de bu yüzden. İkincisi, Nâzım Hikmet bu mektupların bazılarını salt kendisine yöneltilen soruları cevapsız bırakmamak için, zaman zaman isteksizleşerek, ama direnircesine tekrarlanan sorular karşısında çaresizlikle yazmıştır. Örnekse, kendisinden söz etmekten hoşlanmadığını belirterek başladığı bölümün yazdırılması, birkaç mektupluk bir çaba, hatta bir küskünlük belirtilişi sonunda sağlanmıştı.
Okurlardan bir dileğim de bu mektupların yayımlanmak üzere yazılmadıklarını unutmamalarıdır.
Mektuplardan parçalar :
Şekilde katiyen sekter değilim, yani softa değilim. Muhtevama uygun şekli ararım. Bu hususta da beşeriyetin benim sahamda - şiir sahasında - elde ettiği bütün başarılardan faydalanırım. Mesele tabiatın ve cemiyetin, hayatın diyalektik akışını şiir sahasında aksettirecek olan muhtevaya en uygun şekli bulmaktadır. Bundan dolayı da şekil meselesinde de hiçbir zaman oldum demem, araştırırım. Güzel sanatların arasında bence Çin setleri yoktur. Bunlar bir küllün parçalarıdır. Musikide şiir, resim, heykel, mimari ve şiirde resim, musiki, heykel, mimari falan filan vardır. Bunun aksini iddia etmek bilgilerimiz arasındaki diyalektik bağı görmemek demektir. Sana bir meseleden daha bahsedeceğim. Anneni tanıyıncaya kadar, muhteva meselesinde bir bakıma sekterdim. Mesela, insanlar arasındaki sevda münasebetlerini yazmazdım. Anneni tanıdıktan sonra onun yaratıcı tesiriyle bundan da kurtuldum. Bir sevda şiirini, ama sahici bir sevda şiirini, bir kavga şiiri kadar seviyor ve sayıyorum.
(ss. 67-68)
Gorki'yi, bütün öteki saydığın romancı ve hikâyecilerden ayıran şey, insanlara, sadece pasif bir müşahit olarak değil, aynı zamanda seven, inanan, ümitli bir yürek, faal, aktif bir mücadele hayatıyla da yaklaşmasıdır. Zaten realizmi derece derece bu bakımdan ayırmak kabildir. Zola'nın realizmi bu bakımdan Balzac'ın realizmine göre bir adım daha ileri, Gorki'ninki Tolstoy'unkine göre yüz adım daha ileridir. Misal vermek icabederse, mesela Tolstoy, insanlarla, iyi yürekli, namuslu bir doktorun hastasıyla münasebeti gibi ilgileniyorsa; Gorki, doktor bir babanın hasta oğluyla ilgilenmesi gibi insanlarla münasebete geçiyor. Gorki milletini ve insanları konkre varlıklarıyla seviyor. Bak, ben, Gorki gibi dâhi bir muharrir değilim, ama ben de Türkiye halkını ve dünyanın namuslu insanlarını, seni sevdiğim, anneni sevdiğim, annemi sevdiğim gibi severim. Bana öyle gelir ki, insan böyle sevmedikten sonra, ne oğlunu, ne karısını, ne kızını, ne annesini, ne memleketini, ne halkını, ne de insanları sevebilir. Sevgi, aşk, pasif değil, aktif bir faaliyettir.
<
(s. 72)
Kitabın içindeki Don Kişot elbette ki normal bir adam değildir. Fakat kitabın dışına çıkan bir Don Kişot vardır ki o gayetle normaldir. Kitabın içindeki Don Kişot'un normal olmayışı, (...) geri gelmesi imkânsız olanı aramaya, bulmaya kalkışmasındandır. Fakat kitabın dışına çıkan, kitabın mevzuunun dışına çıkan Don Kişot'un, (...) burjuva aklı ve mantığını, burjuva telakkilerini ve psikolojisini, mutlak olarak kabul etmeyen Don Kişot'un, daha güzeli ve daha iyiyi, daha haklıyı arayan Don Kişot'un, bu uğurda dövüşen Don Kişot'un, aksiyona geçen Don Kişot'un anormallikle hiçbir ilgisi yoktur. Yani Don Kişot'un hikâyesini, yeldeğirmenleriyle dövüşmesini, falanını filanını değil de, güzel ve doğru bildiği bir iş için ellisinden sonra dövüşmesini, yollara düşmesini filan göz önünde tutarsan onu sevmemek imkânsızdır. Ve ben öyle sanıyorum ki onun hâlâ canlı oluşunda ve insanlık tarihi boyunca da canlı kalacak olmasında bütün bu saydıklarımın rolü büyüktür.
CEZAEVİNDEN MEMET FUAT’A MEKTUPLAR
Yazar: Nazim Hikmet
Yayinevi: Adam Yayinlari
Türü: Mektup Derlemeleri
Okurların iki durumu gözden kaçırmamaları gerekiyor : Biri, bu mektuplar daha işin başında olan (on iki yaşından on yedi yaşına kadar, emekli general bir büyükbabanın yanında yaşamış, beş yıl kendini her şeyden çok spora vermiş, sonra birdenbire - ama gene o ortamda - beş yıl öncesinden gelen bir itişle yazı yazmaya heves etmiş, daha doğrusu, annesinin ardı arkası kesilmez isteklendirmeleriyle yazı yazmaya itilmiş olan), sanat konularında hayli bilgisiz bir gence yazılmaktadır. Birçok sorunun çok basitleştirilerek, çok açık anlatılması bu yüzden. Ayrıca, yüreklendirme kaygısının aşırı yüksekliği de bu yüzden. İkincisi, Nâzım Hikmet bu mektupların bazılarını salt kendisine yöneltilen soruları cevapsız bırakmamak için, zaman zaman isteksizleşerek, ama direnircesine tekrarlanan sorular karşısında çaresizlikle yazmıştır. Örnekse, kendisinden söz etmekten hoşlanmadığını belirterek başladığı bölümün yazdırılması, birkaç mektupluk bir çaba, hatta bir küskünlük belirtilişi sonunda sağlanmıştı.
Okurlardan bir dileğim de bu mektupların yayımlanmak üzere yazılmadıklarını unutmamalarıdır.
Mektuplardan parçalar :
Şekilde katiyen sekter değilim, yani softa değilim. Muhtevama uygun şekli ararım. Bu hususta da beşeriyetin benim sahamda - şiir sahasında - elde ettiği bütün başarılardan faydalanırım. Mesele tabiatın ve cemiyetin, hayatın diyalektik akışını şiir sahasında aksettirecek olan muhtevaya en uygun şekli bulmaktadır. Bundan dolayı da şekil meselesinde de hiçbir zaman oldum demem, araştırırım. Güzel sanatların arasında bence Çin setleri yoktur. Bunlar bir küllün parçalarıdır. Musikide şiir, resim, heykel, mimari ve şiirde resim, musiki, heykel, mimari falan filan vardır. Bunun aksini iddia etmek bilgilerimiz arasındaki diyalektik bağı görmemek demektir. Sana bir meseleden daha bahsedeceğim. Anneni tanıyıncaya kadar, muhteva meselesinde bir bakıma sekterdim. Mesela, insanlar arasındaki sevda münasebetlerini yazmazdım. Anneni tanıdıktan sonra onun yaratıcı tesiriyle bundan da kurtuldum. Bir sevda şiirini, ama sahici bir sevda şiirini, bir kavga şiiri kadar seviyor ve sayıyorum.
(ss. 67-68)
Gorki'yi, bütün öteki saydığın romancı ve hikâyecilerden ayıran şey, insanlara, sadece pasif bir müşahit olarak değil, aynı zamanda seven, inanan, ümitli bir yürek, faal, aktif bir mücadele hayatıyla da yaklaşmasıdır. Zaten realizmi derece derece bu bakımdan ayırmak kabildir. Zola'nın realizmi bu bakımdan Balzac'ın realizmine göre bir adım daha ileri, Gorki'ninki Tolstoy'unkine göre yüz adım daha ileridir. Misal vermek icabederse, mesela Tolstoy, insanlarla, iyi yürekli, namuslu bir doktorun hastasıyla münasebeti gibi ilgileniyorsa; Gorki, doktor bir babanın hasta oğluyla ilgilenmesi gibi insanlarla münasebete geçiyor. Gorki milletini ve insanları konkre varlıklarıyla seviyor. Bak, ben, Gorki gibi dâhi bir muharrir değilim, ama ben de Türkiye halkını ve dünyanın namuslu insanlarını, seni sevdiğim, anneni sevdiğim, annemi sevdiğim gibi severim. Bana öyle gelir ki, insan böyle sevmedikten sonra, ne oğlunu, ne karısını, ne kızını, ne annesini, ne memleketini, ne halkını, ne de insanları sevebilir. Sevgi, aşk, pasif değil, aktif bir faaliyettir.
<
(s. 72)
Kitabın içindeki Don Kişot elbette ki normal bir adam değildir. Fakat kitabın dışına çıkan bir Don Kişot vardır ki o gayetle normaldir. Kitabın içindeki Don Kişot'un normal olmayışı, (...) geri gelmesi imkânsız olanı aramaya, bulmaya kalkışmasındandır. Fakat kitabın dışına çıkan, kitabın mevzuunun dışına çıkan Don Kişot'un, (...) burjuva aklı ve mantığını, burjuva telakkilerini ve psikolojisini, mutlak olarak kabul etmeyen Don Kişot'un, daha güzeli ve daha iyiyi, daha haklıyı arayan Don Kişot'un, bu uğurda dövüşen Don Kişot'un, aksiyona geçen Don Kişot'un anormallikle hiçbir ilgisi yoktur. Yani Don Kişot'un hikâyesini, yeldeğirmenleriyle dövüşmesini, falanını filanını değil de, güzel ve doğru bildiği bir iş için ellisinden sonra dövüşmesini, yollara düşmesini filan göz önünde tutarsan onu sevmemek imkânsızdır. Ve ben öyle sanıyorum ki onun hâlâ canlı oluşunda ve insanlık tarihi boyunca da canlı kalacak olmasında bütün bu saydıklarımın rolü büyüktür.
CEZAEVİNDEN MEMET FUAT’A MEKTUPLAR
Yazar: Nazim Hikmet
Yayinevi: Adam Yayinlari
Türü: Mektup Derlemeleri
Yazar: Nazım Hikmet
Yayın evi: Adam
8,20 €
Yazar:
Bu ürünü alanlar başka neler almışlar?
Değerlendirme
Yorum bulunmamaktadır: Yorum yazınız!